» » » Futbol Oyuncakları


Kirli İşler İmparatorluğu” Ovid Demaris tarafından 1976 yılında yazılan bir kitabın adı. Bu kitapta yazar ABD’li yöneticilerin yaptıkları haksızlıkları ve bu haksız düzenin işleyişini anlatıyor. Demaris’in kitabına, “Kirli İşler İmparatorluğu” ismini vermesinin sebebini, zengin yöneticilerle fakirleri işlediği şu cümlelerinden anlayabiliyoruz. “Ellerinde soyacakları bütün bir ulus bulunuyordu. İş ve hükümet çevrelerinde geniş çapta bir bozulma vardı. Hiçbir şey para gücünün baştan çıkarıcı çekiciliğine karşı koyabilecek kadar kutsal değildi.”
Çok değil bundan 50-60 yıl önce futbolculuk saygın ve tutarlı görülmeyen meslekler arasında gösterilmekteydi. Bir mesleğin muteber olabilmesi için üç şart geçerliydi: Saygınlık, süreklilik ve maaş garantisi. Futbol bunların hiçbirine sahip değildi. Ancak bir zaman sonra işler değişti. Verilen bilinçaltı mesajlar, süslü gösterilen hayatlar, belki maksatlı olarak futbolu zirveye çıkardı. 15-20 kişilik ülke takımlarına en iyiler seçilmesi gerekiyordu. Bunun için saygın insanlar vasıtasıyla para ve şöhret vaat edilerek topluma “siz de yapabilirsiniz” mesajı verildi. Böylece zorlamadan, gönüllü on milyonlar futbola yönlendirildi.
Futbolun büyüyüp yaygınlaşmasında medyatikleşip şova dönüşmesinin tesiri büyük oldu. Özel tv’lerin kurulmasıyla futbol geniş kitlelere pazarlandı. Peki, nasıl olmuştu da kısa zamanda bir top peşine bu kadar insan
toplanmıştı? Sorunun cevabı için ilk başa dönecek olursak futbolun çıkıp yayıldığı yere ve yayıldığı dönemin şartlarına bakmamız gerekir. Futbolun tarihi milattan önceki Mısır, Sümer, Yunan ve Çinlilere dayandırılsa da sahasıyla, stadyumu ve taraftarlarıyla günümüzdeki futbolun çıkış yeri İngiltere’dir.
Ümit, acı ve hüzün imparatorluğunun başlangıcı
İngiltere’de ortaya çıkan, ayakla oynanan bu oyun Afrika Yeni Gine’sindeki savaş oyunlarına benzetilmektedir. Futbola benzetilen ve İngiltere’de 1840’lı yıllarda sokak aralarında ve caddelerde oynanan “Shrove Tuesday” bir müddet sonra yasaklanmıştır. “Shrove Tuesday” oyunu, 3-4 km sahaya yayılmış yüzlerce kişinin rakip oyunculara hiçbir kaide olmadan saldırması, insanın içindeki kötülüğü oyun adı altında ortaya çıkarması, ahlaki yozlaşma, ayaktakımının bir araya gelmesi ve mülkiyete zarar vermesi gibi sebeplerle yasaklanmıştı.
Futbolun hızla yayılmasında seyircinin dâhil olması önemli bir boyuttur. Ancak bundan daha önemlisi kulüplere fanatik taraftarların dâhil olmasıdır.
Futbolun güreş, binicilik veya su sporları gibi geleneksel oyunlardan ayrılan en büyük özelliği fanatik taraftarlar grubuna sahip olmasıdır.
İlk olarak İngiltere’de İskoç, İrlanda ve İngiliz kulüplerin taraftarları milli fanatizm ile fanatik taraftar edinmişti. Fakat bir futbol kulübünün fanatik taraftarlara ihtiyaç duyması ve bunu amigoları kullanarak organize etmesi 1980’li yıllarda meydana gelmiştir.
Fanatizmin ortaya çıkışı
Fanatizme yatırım yapılmış mıdır, yoksa futbola ilginin yoğunlaşması mı fanatizmi
meydana çıkarmıştır? “1995 yılında Saprissa futbol kulübü, taraftarlar ağını güçlendirme kararı aldı. Holigan danışmanlar tutma konusunda bir ilke imza atan Saprissa, yerel bir fanatico kültürü oluşturmak için Şili’nin Universidad de Catolica takımının ateşli taraftarlarını sahaya sürdü. Bunun sonucunda da La Ultra, en organize Barras Bravas’ın, yani
holiganların aşırı bağlılığını taklit etmeye çalışan süper taraftarlar gurubu ortaya çıktı; şarkılar yazıldı, La Ultra geniş kitlelere sirayet etti…”
Futbolun diğer spor dalları arasından sıyrılmasının en büyük sebeplerinden biri de medyadır. Medya, futbolu yükseltmeye çalışırken aslında kendisine de çalışmaktadır. “Ne kadar fazla televizyon sunumu yapılırsa, popülarite o kadar artmaktadır. Ne kadar çok reklam alınırsa da o kadar çok top organizasyonları gerçekleştirilmektedir. Ne kadar çok top-organizasyonu yapılırsa, televizyonda o kadar çok sunum yer alacaktır.” Bu manada hayranları artan futbol için yola çıkanların sayısı da artmaktadır.
Gerçekten de aileler futbolcu olmak istemeyen çocuklarını dahi bu işe zorluyorlar. Sebep ise dayanılmaz cazibe diye tanımlanan para ve şöhret. “Ailelerin çocuklarına futbolu ve futbolculuğu para için tavsiye etmeleri ne kadar doğru, sistem nasıl çalışıyor ve sistem içerisinde futbolcu adayının arzu edilen başarıya ulaşma ihtimali nedir?” şimdi bu soruların cevabına bakalım!
Futbolun anlaşılmaya çalışıldığı yıllar
Etrafında bir yığın fanatik taraftarıyla hızla yaygınlaşan futbol, bir müddet sonra eleştirilerek anlaşılmaya ve tanımlanmaya başlandı. Futbolu eleştirenler en başta stadyumları merkeze aldılar. Çünkü buralardaki şiddet ve kullanılan sloganlar, araştırma konusu olacak kadar önem arz ediyordu. Bunlardan birinde şu tanım yapılıyor: “Fanatik taraftarın mabedi olan stadyumlar; taraftar için, oyuncusu, teknik direktörü, mücadelesi ile futbolu anlamlandıran, kendisini de oyunun içine dâhil ederek “var oluşsal” bir bileşen hâline getiren, insan ve mekân arasındaki duygusal iletişimin kurulduğu, aitliklerin belirginleştiği marjinal hayat alanıdır.”
Eleştirel bakış açısıyla futbolu tarif edenler futbolun felsefesini ve işleyişini de hedef alıyorlar. “Futbol, kitlelerin boş zamanlarını denetim altına alarak, onları sisteme bağlayan kültürel pratiktir.” tarifinde, boş zaman aktivitesi olarak tanımlanan futbolun bu yönü, kıyasıya tenkit ediliyor.
Stadyumlarda aşırı uç davranışların sloganlara da yansıdığını anlatan futbol eleştirmenleri, ele aldıkları bir sloganın analizinde şunları kaydediyorlar: Sloganlarla “fanatik taraftarın takımı üzerine yemin etmesi, ait olduğu grubu tartışılmaz kutsal bir güç olarak görmesinin yanında, takımını idol hâline getirerek kutsallaştırdığının, dolayısıyla da kendi fanatizmini de makul, meşru ve dokunulmaz olarak tescilleme” içerisinde olduğunu gösteriyor.
Kirli İşler İmparatorluğun da olduğu gibi sistemi eleştirenlerin kullandığı dil ile futbola eleştirici bir bakış açısıyla yaklaşanların kullandıkları kavramlar benzerlik gösteriyor. Ancak ne Türkiye’de ne de dünyada futbolun tamamını bir çatı altında imparatorluk olarak görüp arkasındaki kirli işleri anlamaya çalışan bir eser, literatürde henüz yer almamış. Daha çok futbolun fanatizm, şiddet ya da yolsuzlukları ayrı ayrı ele alınmış. Bunların yanında futbol sahalarının tozunu yutan insanların hayatlarına az da olsa odaklanan çalışmalar da yok değil. Futbolcuların kulüpler ve menajerler tarafından haksızlığa uğraması dikkat çekici diğer bir eleştiri konusu.
Futbolcu sistemde nasıl görülüyor?
Ovid Demaris’in kirli işler tanımında olduğu gibi para gücünün baştan çıkarıcı cazibesi, futbol organizatörleri tarafından sahaya yeni girecek çocuk ve gençler için de son derece tesirli bir argüman olarak karşımızda duruyor.
İnsanların gözünü boyamak için vitrinde sergilenen futbolun geçici cazibesine kapılan aileler, yavrularını kendi elleriyle bir girdaba attıklarının farkında bile değiller. “Siz de yapabilirsiniz” mesajının verildiği futbolcular incelendiğinde ortak tek bir nokta var: fakirlik. Milyonlarla ifade edilen futbol dünyası mercek altına alındığında, futbolcuların %98’nin fakir aile çocukları oldukları görülecektir. İnsanlara hangi kanaldan gireceğini iyi bilen simsarlar, fakirlik kozunu çok iyi kullanmaktadırlar.
Türkiye’de yarım milyona yakın, dünyada 250 milyondan fazla genç futbolun baştan çıkarıcı çekiciliğine kapılıp sahaya inmiş durumda.
Sahaya inenleri “gerçek hayat”tan kopararak,
düşünmelerine fırsat vermeden acımasızca sömürülen bir tür “afyon” mağdurları olarak görenler var. Ancak çoğunluk onları milletlerin birliğine ve kolektif şuuruna hizmet eden milli kahraman olarak adlandırıyor. Burada insanların zihninde oluşturulan futbol algısından bahsetmek gerekiyor.
Gençleri futbola iten toplum baskısı
Futbol hayatımın olmazsa olmazlarından diyenlerin oranı %65.5’tir. Bu rakam fanatiklerde %94.4’e çıkmaktadır. Takımım kazandığında hayatım renkleniyor, mutlu oluyorum diyenlerin oranı %75.6 iken, takım kaybettiğinde üzülüp çevreme zarar veriyorum diyenlerin oranı ise %69.7’dir. Takım sevgisini aile sevgisine benzetenlerin oranı ise %27.5.
Oranların bu şekilde olması gençleri futbola karşı heyecanlandırıyor. Vitrine konulan hayatlar futbol içerisinde hep başarılı, güçlü ve mutlu; halbuki sergilenen süslü hayatların aksine, işin mutfağında yaşanılanlar bambaşka.
Türkiye’de yarım milyona yakın lisanslı futbolcu var. Bunlardan İstanbul takımlarına veya milli takıma giremeyenler ya da en azından birinci lig takımlarından birinde oynayamayanlar, ilk başta gösterilen yıldızlı fotoğraftan çok uzakta kalıyorlar. Birinci ligde 517 lisanslı futbolcu bulunuyor. Bir oyuncunun profesyonel olup süper ligde oynama ihtimali binde iki, profesyonel bir futbolcunun milli takıma girme ihtimali ise on binde bir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) kara para aklamayla mücadeleyi yürüten Mali Eylem Görev Gücü’nün kara para aklama raporu yıllık verilerine göre, dünyada yaklaşık 265 milyon kişi futbol oynuyor, bunların da yüzde 8’i kadın. Dünyada resmi
kayıtlı futbolcu sayısı 38 milyon, hakem ve diğer yetkililerin sayısı 5 milyon, futbol kulübü sayısı da 301 bin.
Sosyal tesislerde, statlarda çalışan binlerce insan, yıldız olma hevesiyle önce tozlu sahalara giriyorlar. Burada karşılarına ilk çıkan kişiler menajerler ve futbol kulüpleri.
Oyuncağa dönen hayatlar
Menajerler ilk yıllarda sporcu ajanı olarak bilinirdi. 1980 öncesi spor gazetelerinde futbolcu ajanı olarak yansıtılan bu kişiler sonraki yıllarda menajer ve lisanslı futbolcu temsilcisine dönüştü. Oyuncu kaynaklarını toplum içerisinden sağlayan kulüpler ise yıllardır düzenlerini kurmuşlardı.
Elbette kulüpler kendilerine oyuncu bulmaya çalışıyorlar. Menajerler, teknik direktörler ve spor okulları buralardan para kazanıyor. Ancak üzerine oyun geliştirdikleri gençlerin ise ellerinde tuttukları en büyük sermayeleri onların ömürleri.
Sahalara yeni ısınan gençler menajer veya antrenörün çelmesiyle hayatlarının ilk faulüne maruz kalabiliyorlar. Bu bazıları için bir uyarı olurken bazıları için ise vakit çok geç olabiliyor. Adem Yılmaz lisede başarılı bir öğrenciyken beden eğitimi hocasının teşvikiyle okul takımına davet edilir. Derslerine mani olacağı gerekçesiyle ilk zamanlar antrenmanlara gelmeyen Adem; antrenmanlara katılmadığı halde maçtaki performanslarıyla göz doldurur. O yıl Muratlı Lisesi ilçe şampiyonu olur ve turnuvanın en iyi oyuncusu, gol kralı unvanıyla Adem seçilir. İlçe Amatör kulüplerinden Muratlıspor resmi teklifi yapar Adem için. O yıllarda Öss’de istediği puanı alamayan Adem için süper bir tekliftir bu. Araya giren menajerin teşvikiyle anlaşma imzalanır. 18 yaşında bir çocuk için o zamanlar iyi para verilmiştir.
“Aradan 12 yıl geçti elimde ne birikimim var, ne de düzenli bir hayatım.” diyen Adem için bu dersi almak bir ömre mâl olmuştur.
Futbol büyük bir hayat kumarı
Tuğrul Durgut, ilkokul biter bitmez yaz sezonuna girildiğinde futbolcu olmak ve çok paralar kazanmak istediğini söyleyerek futbol okuluna yazılmaya karar verir. Ailesi kabul eder ve o yaz Tuğrul, Galatasaray’ın futbol okuluna gönderilir. Kısa zamanda oynadığı futbolla hocalarının dikkatini çeker. Altyapı hocası Tuğrul’un teknik ve oyun anlayışını çok beğenir ve Tuğrul, Galatasaray’ın yıldız takımına yükselir. Yıldız takımdaki antrenörle bir türlü barışmaz yıldızı. Ve Galatasaray onu 9 arkadaşıyla beraber Küçükçekmecespor’a gönderir. “Küçükçekmece bizim pilot takımımız, orada kendinizi ispatladığınız takdirde yeriniz hazır.” denilir ve Küçükçekmece’nin yolunu tutar Tuğrul. O vakitten sonra Galatasaray’dan ne arayan vardır ne de soran. Hayalleriyle, hayatıyla, ümidiyle oynandığını fark ettiğinde ise vakit çok geçtir.
“Futbol büyük bir hayat kumarı.” diyen Tuğrul’a göre alt yapıdan yükselmek şans işi. “30 maçında çok iyi oynarsın, derler ki alt yapıda Tuğrul diye bir çocuk var. A takımdan izlemeye gelirler seni. Tam o maçta senin ailevi bir problemin veya hastalığın olmuş olabilir, en kötüsü canın sıkkındır. İnsansın nihayetinde olabilir gayet normal. O izlemeye geldikleri maçta kötü oynarsın, oynadığın önceki 30 maça bakmazlar.
Bu kadar vefasız, bu kadar basit.”
Şimdiler de özel bir şirkette çalışan Tuğrul’un tavsiyesi “Çocuklarınızın ömür sermayesini bir hiç uğruna harcamalarına izin vermeyin. Elbette onların düşüncelerine önem verin. Lakin onlar ellerindeki hayatın kıymetini bilemeyecek kadar tecrübesiz olabilirler. Kendilerini kendilerine bırakmayın.”
Küçük yaşlarda (kendilerine göre) kazanılan büyük paralar, bu çocukları gerçekten paralıyor. Yaşadıklarının farkına vardıklarında morfinin etkisi çoktan geçmiş oluyor. Dikiş tutmayan yaralar ve bir ömür boyu sızısı dinmeyen acılar, ailelerinde vicdan azabı çekmesine sebep oluyor. Geleceğin olmadığı bu süslenmiş hayatın cazibesi, geleceklerimizin teminatı gençlerin hayallerini süslemeden önce ebeveynlere çok fazla iş düşüyor.

About Unknown

Hi there! I am Hung Duy and I am a true enthusiast in the areas of SEO and web design. In my personal life I spend time on photography, mountain climbing, snorkeling and dirt bike riding.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Leave a Reply