» » The Hunger Games Mockingjay: Ekmeğin hikâyesi


28.12.2015 17:21:21
A+ A-
"Peeta'yla tanıştığımda on bir yaşındaydım ve ölümün eşiğindeydim." Yağmur altında Prim'den kalan bebek kıyafetlerini satmaya çalıştığım o korkunç günü, Peeta'nın annesinin fırının arka bahçesinde beni kovalamasını vehayatımızı kurtaracak ekmek somunlarını bana vermek için Peeta'nın annesinden dayak yemeyi göze almasını anlattım. (Suzanne Collins, Alaycı Kuş, Kısım 12, sayfa 196)
Katniss bize sadece bunları anlatmadı, Katniss bize sadece Açlık Oyunlarını da anlatmadı, Katniss bize açlığın ve ekmeğin hikâyesini anlattı. Bu sadece Peeta Mellark ve Katniss Everdeen'in hikâyesi değildi, Başkan Snow'un zulmünün hikâyesi değildi, Panem'in ve mıntıkların direnişinin hikâyesi değildi, bu açlığın, aç bırakılmışlığın, dayanışmanın ve ekmeğin hikâyesiydi, evet en çok ekmeğin hikâyesi. Peeta'nın merhametinin, Katniss'e verdiği ekmeğin ve Katniss'in vefasının hikâyesi. Yaşadığı onca acıdan ve gördüğü onca zulümden sonra kötülüklere rağmen yaşayabilmek için yatmadan önce her gece insanların yaptığı iyiliklerin listesini tutan bir kızın, Katniss'in bir ekmeğin tadını ve açlığın acısını her zaman hatırlamasının hikâyesi.
Suzanne Collins'in distopyalarla bilim kurguyu harmanladığı Açlık Oyunları serisi en yalın haliyle söylenirse; Panem'in çöküşü ve 13 mıntıkanın direnişini Katniss, Peeta, Alma Coin ve Başkan Coriolanus Snow üzerinden anlatıyor. Seri yazarın bilerek veya bilmeyerek günümüz dünyasının acımasız küresel politikalarını kıtalararası yelpazeden alıp bir ülkenin merceğinde incelemesinden ibaret aslında.
Başkan Snow ve başkentliler için Panem, sunduklarıyla bir ütopya iken; mıntıkalar için insanlardan alıp götürdükleriyle dibine kadar bir distopya. Bu yönüyle sömürenler ve sömürülenler kıtalararası boyuttan alınıp daha rahat incelenebilecekler tek bir ülkeye konulmuş ve Collins'in üçlemesi bu yönüyle dibine kadar bir siyasi ve ekolojik eleştiri niteliği taşıyor. Tekrar edelim, Suzanne Collins bunun farkında veya değil; ancak eser yüzlerce yıl sonrasını hedef alsa da günümüzün sıkı bir aynası olma özelliği de taşıyor.
Vahşi bir dikta kapitalizmi Capitol'de, modernizmin renklerine bürünerek saklanmış bir vaziyette Başkan Snow önderliğinde hüküm sürerken; bu vahşi ve süslü diktayı yıkmak için sıradan ve olabildiğine sade bir genç kız figürü ortaya çıkıyor eserde: Katniss Everdeen.
Tüm hizmet ve iş gücünü mıntıkalardan alan ancak onlara karşılığında korku ve sefalet veren Başkent, korkunçluğunu ve acımasızlığını renkli, ışıklı ve süslü bir hayat tarzının ardına saklamış durumda. Üç romanda da görgü kurallarının zarafetiyle inceltilmiş ve modern binaların içinde modern kıyafetlerle süslenmiş Başkent insanlarının gerçek bir ölüm kalım savaşı olan Açlık Oyunları'na alkış tutması anlatılıyor. Başkent insanları içerisinden tek tek hayat hikâyeleri seçilip paylaşılmıyor, zira bu durum yeterince açıklayıcı zaten onlar için. Hatta tek bir açıklama bile yeterli: Başkan Snow'un ağız yaralarının kokusunu saklamak için yakasına gül takması gibi; Başkent kendi çıkarları ve lüksleri için mıntıkalar üzerinde dikta yönetimini olabilecek en acımasız şekilde uygularken ölümlerin, açlığın ve sefaletin üzerine daima güzel kokulu bir gül takıyor. Gülün görüntüsünün ve kokusunun yaşanan acıları örtmeye yetmediği zamanlarda ise 13.mıntıka önderliğinde Direniş başlıyor. 13.mıntıkanın diğer mıntıkaları harekete geçirmek için arayıp da bulamadığı yüz, Açlık Oyunları'nda kendiliğinden ortaya çıkıyor: Katniss Everdeen. Gerçek acı, gerçek korku, gerçek cesaret ve gerçek direniş. Kendiliğinden ve sade.
Katniss Everdeen'in kamu spotlarında isyanın yüzü olarak yani Alaycı Kuş olarak yer almayı kabul etmesi bile gerçek bir duyguya dayanıyor, bir aşktan daha fazlası; bir ekmeğin hikâyesi. Peeta'nın en muhtaç olduğu zamanda Katniss'e verdiği ekmeğin hikâyesi. Başkan Snow'un direnişi, kendi açısından bakarsak isyanı önleyememesinin sebebi Katniss'in sahiciliğinin altında yatan sebebi anlayamaması. Açlık Oyunları her zaman bir ölüm kalım savaşı olmayabilir Başkan, gerçek Açlık Oyunları açlığa karşı bir ekmeği paylaşarak yaşama tutunmak olabilir. İnsanları sömüren bir Başkan, bir ekmeğin direnişini şımarık bir isyan zannedebilir. Çünkü Başkan olmak bunu gerektirir. Galiba.
Katniss'in Alaycı Kuş olarak insanların içindeki direnişi harekete geçirmesinin temelinde Başkan'ın ve Başkentlilerin anlayamadığı, ancak kendisi gibi aç ve sömürülen tarafta olanların bir bakışla, bir el işaretiyle, bir ıslık melodisiyle anlayabildiği bir samimiyet var. Kamu spotlarında da yazılan metinleri okumaması ve her şeyin kayıt esnasında doğaçlama bir şekilde gerçekleşmesi bunun göstergesi. Katniss, Gale, Peeta, Finnick ve diğerleri. Mıntıkalarının haraçları, oyunlarının galipleri, her biri aslında diğer haraçların katili, ancak öldüren el onlara ait değil, öldüren el ekran başında alkışlayan Başkentlilere ait. Öldüren el direnişe katılmayanlara ait. Öldüren el Başkan Snow ve onun ekibine ait.
Son kitaptaki sade ve düz anlatım serinin son filminde son film olmasının ve savaşın da bitiminin anlatılmasının adeti olduğu üzere çok daha gürültülü ve hareketli. Bu gürültü Başkent'in acımasızlığının hakkını veren cinsten. Özellikle Başkan Snow'un direnişin öncüsü 13.mıntıkayı savaşın son raddelerinde şiddetin dozunu artırmaya zorlaması zaten kaybedeceğini anladığı andan itibaren şahsi olarak kendini savaş suçlusu olmaktan çıkarmaktan başka bir şey değil. Alma Coin liderliğindeki 13.mıntıkanın elinde nükleer füzelerin olduğunu bilen ve onları bu silahları kullanmaya zorlayan Başkan Snow'un niyeti muhtemelen kaybedeceğini anladığı bu savaşın sonunda çıkacağı mahkemede diktatörden mağdura evrilmek ve bakın siz de en az benim kadar savaş suçlususunuz veya ben de sizin kadar mağdurum diyebilmek. Savaşın zalim tarafının, direnişçi(isyancı) tarafı etik olarak kendi tarafına çekmeye çalıştığı an savaşın direnişçiler tarafından kazanılacağının artık belli olduğu andır. Başkan Snow Başkent'in kaybedeceğini anladığı an şahsi kurtuluşu için Alma Coin'i nükleer silahları kullanmak zorunda bırakıyor. Bu durum Alma Coin'i aklamamakla birlikte Coriolanus Snow'u günahlarından ve suçlarından arındırmıyor. Katniss'in infaz alanında yaptığı son hamlenin ilk neticesini herkes farklı yorumlasa da ikinci neticesi konusunda sanırım herkes hemfikir: Coriolanus Snow'un direnişçiler tarafından doğal yollardan infaz edilmesi serinin yıllardır okurlara ve seyircilere borçlu olduğu bir moral değerdi.
Katniss'in ahlakî yargı kararları üçüncü kitapta iyice netleşmiş ve keskinleşmiş. Doğruların tartışmasız doğru noktasına ulaşması, içsesinde kendini yargıladığı anlardaki kat'iliği ve nihayetinde makam peşinde değil de huzur peşinde koşması Katniss'in son kitap itibariyle karakter olarak yozlaştığı değil taşlarını tam olarak yerine oturtulduğu ve bir olgun karakter olarak bizlere veda etmesini sağlıyor.
Son sahnede evli ve iki çocuklu bir Katniss ve Peeta çifti görmek direniş üzerine kurulu bir seride bizi şaşırtmamalı bence. Zira sürekli bir kaos ve mücadele halini isyancılar ister; direnişçiler ise huzur ve onur mücadelesi verir. İstediklerini elde eden, diktayı yıkıp nispeten daha eşit olacağı izlenimi ve güveni veren bir yeni yönetim kuran direnişçilerin şu noktadan sonra kin ve intikam ile değil sağlıklı bir gelecek kurmak için çabalaması seriye umutla veda etmeme sebep oldu. Katniss en başından beri zaten bu kızdı, Peeta en başından beri zaten bu çocuktu. Tüm olan bitene rağmen şahsi gelecek planlarını bir ileri iki geri de olsa kurmaya çalışan çiftimiz, evet nihayet çiftimiz diyebiliyoruz, bize kinle dolu bir hırsla değil, umutla dolu bir huzurla veda etti. Panem'in geleceği için de sağlıklı olanın bu olduğu aşikâr. Bir ekmeğin hikâyesini okuduk, izledik. Bu hikâye de benim gözümde açlığın değil ekmeğin kazandığı bir hikâye oldu. Teşekkürler Katniss, teşekkürler Peeta, teşekkürler Finnick ve hakkında ne diyeceğimi bilmediğim Gale, sana da teşekkürler. Peeta'nın açlıkla ekmeğini paylaşması elbette seni kötü yapmıyor, aşk da zaten iyisi kötüsü veya kazananı kaybedeni olan bir oyun değil, sadece Katniss belki doğru belki yanlış ama aşkta bile kalbiyle değil vicdanıyla hareket eden bir kızdı hepsi bu. Dedik ya, bu açlığın da hikâyesi değil, aşkın da hikâyesi değil, bu bir ekmeğin hikâyesiydi, ekmeği paylaşmanın hikâyesiydi. Katniss'in uzattığı ele elini ekmekle uzatan Peeta'nın hikâyesi, Peeta'nın uzattığı kalbe kalbini vicdanıyla uzatan Katniss'in hikâyesi, ıslıklara en güzel sesleriyle karşılık veren Alaycı Kuşların hikâyesi.  
Her gece uyumadan önce insanların yaptığı iyiliklerin listesini tutarak yaşama tutunmaya çalışan Katniss, umarım listen giderek uzar, umarım uzun ve güzel listelerimiz olur her birimizin. Çünkü insan olmak bunu gerektirir.

About Unknown

Hi there! I am Hung Duy and I am a true enthusiast in the areas of SEO and web design. In my personal life I spend time on photography, mountain climbing, snorkeling and dirt bike riding.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Leave a Reply