» » » Uzaklara Gitmeye Hazır mısın?



Dayımla aramızdaki yaş farkı çok değildi. Onu kaybetmeden önce askerlik hazırlıkları yapıyordu, düşünün artık, yedi-sekiz yaş.
Ne yersek birlikte yerdik, ne alırsak paylaşırdık. Gerçek bir ağabey kardeş gibiydik desem abartmış sayılmam. Bir ağabeyim yoktu ama ağabeyliği aratmayan bir dayım vardı.
Ben okula giderken, o, önüne koyunlarını katar, elindeki sopa ile uzun uzun yürürdü. Ben onun gibi çobanlık yapmaya özenirken, o da benim gibi okula gitmek isterdi. “Ah, keşke.” derdi. “Ben de senin gibi okula gitsem.” Buna karşılık ben de, okulu bırakmakla, artık büyükler arasına katıldığını iddia eder, onun gibi olabilmek için ne kadar hevesli olduğumu söylerdim.
Bir akşam sürü, sanki arkalarında dayım varmış da elindeki sopayla anlaşılmaz sesler çıkararak onları güdüyormuş gibi sakin sakin eve geldi. Sanki dayımın sesini duyuyorlarmış gibi sessizce, melemeden, doğruca ağıllarının yolunu tuttular. Hiçbirimiz bir şey anlamadık. Ben okuldan yeni gelmiştim. Önlük henüz üstümdeydi. Annem pencerede, dedem evin kapısında, teyzemler kümesin önündeydi. Herkes bekliyordu ki son koyunun ardından, her zamanki sallana sallana yürüyüşüyle dayım, bahçeye girecek, ne haber, okul nasıl geçti diye ilk bana laf atacak, hatta elini boynuma sarıp bir el ense çekecekti. Bunların hiçbiri olmadı. O akşam dayım ilk defa eve gelmedi.
Dayımı arama çalışmaları günler sürdü. Ben dâhil, köyün bütün erkekleri katıldı aramaya. ilk gün öğretmenimiz bile jandarmayla birlikte dağa gitti. Bulamadılar. En ufak bir iz yoktu. Herkesin aklından aynı deyimin geçtiğine emindim. Yer yarıldı. Çalışmaya katılan jandarma ekibi dayıma dağdaki herhangi bir yırtıcı hayvanın zarar vermiş olmasının düşük bir ihtimal olduğunu, olsa olsa dayımın planlı bir şekilde kaçmış olabileceğini ifade ettiler.
O günden sonra jandarmalar iki kere daha gelip dedemin ifadesini aldılar. İfade alındığı duyulunca köyde dedemin dayıma kötü davrandığı, aralarının bozuk olduğu söylentileri yayıldı. Dedemi en çok üzen de bu oldu. Ara ara tartıştıkları doğruydu ama evden kaçmasını gerektirecek bir durum olmadığı da herkesin malumuydu. Kaldı ki dedemin tek erkek evladını, kızlarından kayırdığı, teyzemlerin her zamanki sızlanmaları arasında sayılabilirdi.
Jandarmanın kayıp raporundan sonra aileye adeta bir ferahlık geldi. Sanki dayım kaybolmamış da yakın köye arkadaşlarıyla gezmeye gitmiş, ne zaman döneceği belli değilmiş havası vardı evde. Ninem her zamanki neşesiyle yoğurt çalıyor, teyzemler evi toplarken her zamanki gibi gülüşüyorlar, dedem sobanın başında her zamanki gibi ekmek kızartmaya devam ediyordu. Normal hayata dönemeyen yalnızca bendim. Dayım kaybolmamış da vefat etmiş gibi geliyordu bana. Dağda koyunlarla yalnız kaldığımda dayımın bir daha geri dönmeyeceğini düşünüyor, onunla şakalaşmalarımızın geçmişte kalan uzak birer hatıraya dönüştüğünü hayal ediyor, bunalıyordum.
Günler geçtikçe herkes gibi ben de alıştım.
Aslında alıştığım şey, dayımın kayboluşu değil, artık hayatımızdan çıkışıydı galiba. O yüzden, yıllar sonra, askerlik hazırlıklarımı yaparken dayımın çıkıp gelişine en çok ben şaşırdım, en çok ben sevindim. Benden başka herkesin malumuydu sanki döneceği. Dedemin gayet normal bir şekilde oğluna sarılışını, ninemin ağız dolusu gülüşünü, teyzemlerin heyecanlarını görseniz, dayımın gurbetten döndüğünü, dönmeden bir hafta önce de mektupla döneceği günü bildirdiğini sanırdınız.
Dayım bambaşka biri olarak dönmüştü köye. Giyim kuşamının değiştiği fark ediliyordu ilk bakışta. Sonra, yüzüne bir parlaklık da gelmişti sanki. Hareket ve tavırlarıyla evden kaçan dayıma hiç benzemiyordu, eve dönen dayım.
İlk döndüğü gece, yatsı namazını müteakip bizi başına topladı, sabaha kadar anlattı başından geçenleri. Meğer içinde kor gibi yanan bir okuma aşkı varmış. Köyde bir haneye okuyacak adam değil iş tutacak adam lazım geldiğini bildiğinden birkaç kere dedeme çıtlatmayı düşünse de cesaret edememiş. Dedemle konuşmaya cesaret edemeyen dayım, evden
kaçmaya cesaret etmiş. “Cahil cesareti işte!” diyor. Şehre gitmiş gitmesine ama okula başlayamadan asker kaçağısın sen deyip almışlar dayımı. Asker ocağı ona aile gibi gelmiş bir müddet. Hiç zorlanmamış alışırken. Birçok arkadaş edinmiş. Bunlardan biri de Alanyalı bir hocaymış. Aynı ranzada altlı üstlü denk gelmişler. “Allah ondan razı olsun.” diyor. Onun sayesinde namaza başlamış. Onun sayesinde hafta sonları elif, be derken Kur’an-ı Kerim’e geçmiş. Yine onun sayesinde bazı sure ve duaları ezberlemiş. Askerden birlikte çıkmışlar. Yakasına yapışmış dayım. Ben de senin gibi olmak istiyorum demiş, beni bırakıp gitme demiş, beni de götür demiş.
Asker dönüşü köye dönmek yerine ders için rahle başına oturan dayım, onun gibi hoca efendi olmayı kafasına koymuş. Köye alnı ak, başı dik dönmenin başka yolu olmadığını düşünmüş. Bu sırada bizimkilere durumu haber verip gönüllerine su serpmiş. Gayret dayımdan, muvaffakiyet Allah’tan. Okudukça okumuş, imtihanları birer birer geçmiş. Öyle çok ders okumuş ki, o bilgilerle müftülük imtihanına girse, gözü kapalı geçermiş imtihanı.
Son imtihanı da verip icazetini alınca, sen demişler, uzaklara gitmeye hazır mısın? Hiç düşünmeden hazırım demiş dayım. Çantasını toplasın, ailesiyle vedalaşsın diye birkaç gün izin vermişler. İşte o zaman gün bugündür deyip köyün yoluna düşmüş. Köye dönerken içi çok rahatmış. Sanki köyden kaçarak gitmemiş de gurbet ellere ilim öğrensin diye güle oynaya gönderilmiş gibi hissediyormuş kendini.
Sabah ezanı okunmak üzereyken işin aslını öğrendik. Dayımın köye gelişi meğer vedalaşmak içinmiş. Onu, gözlerimizi kırpmadan dinlerken sabahın nasıl olduğunu anlamamışız. Ninem, annem ve teyzemler namazdan kahvaltıya kadar çantasını hazırladılar. Yıllar sonra kahvaltı sofrasına ilk defa herkes varken oturabildik.
Dönüş vakti geldiğinde dayım, herkesin elini öptükten sonra tıpkı küçükken olduğu gibi bana el ense çekmeye kalktı. Tabi yakaladım elini. Gülüştük, sarıldık. Uzaklara varınca telefon et tamam mı diye defalarca tembih ettikten sonra uğurladık. Minibüs tozu dumana katarken ninem tülbentinin ucuyla gözlerini siliyordu.

About Unknown

Hi there! I am Hung Duy and I am a true enthusiast in the areas of SEO and web design. In my personal life I spend time on photography, mountain climbing, snorkeling and dirt bike riding.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Leave a Reply